SENİN IŞIĞIN
ilk sigaraya burada başladım hem de sigaranın yasak olduğu bahçemizde. Acaba hammurabi bu kuralı bilse ne derdi.
Çay ile ya da alkolle güzel giden sarı sevda tütün ...
Vedat Türkali bir gün tek başına romanında tütüncülerden sözeder. Romanlarda hızlıca çekilen sigara kesitleri vardır.
Güçlü bir duman aldı diye yazılan dahası var. Vur dumana gel imana diye şarkılar hiç mi dinlemedik .
Rakı da dahil rakı yaştır hem yavaştır bela getirir başa. Sigarayı bana en çok romantik olarak sevdiren kitap imkansızın şarkısı oldu.
Japonya da barlar ve 1968 in cinsel özgürlüğünü sorgulayan aşıklar.
Zulasın da aşk olanların içkisi sigara. Üzerin de kocaman yazılar ile görsel kültür ile desteklenen uyarılara rağmen içilen sigara. En pahalı intihar yöntemi olarak duruyor.
Irak da iken her sabah Vek 21 içerdim ucuzundan yakılan bir sigara bu.
bie de 821 italyan sigarası var hafif bir içimi vardırç birisi uzatsa da icsem diyeni çoktur.
Tren yolculukları tek kişiliktir. Çıkacağı yolu hesap etmek bu tür yolculuklar da nasıl olur ki...
Yatılı okuduğum okulun uzağın da ki tren istasyonuna beş parasız gidiyordum yıllardır. Uyuşturucu ve alkol tükettiğim için param yetmiyordu. Lanet tren tuvaletlerinde biletsiz saklanırken gelecekten umudumu keserdim.
Evet her ne ise beni diğer insanlar ile arama mesafe koyan şiddet değil ise nedir .
O giydiğim takım elbisenin içerisinde filinta gibi hissederdim.
Buna çok ihtiyacım ve muhtaç olduğumu hayat bana . Bu beni daha uzaklara götüren süslü bir argüman oldu.
Polisiye okumaya başladıkça herkes şüpheliydi hayatımda. Seviyordum kitap okumayı ve halk ozanlarının şiirlerini Yunus Emre mutluluğumun stoacı şairi oldu.
Tüm bunları neden anlatıyorum bilmiyorum. Aslında karşımda duran tesadüflerin bir bir beni enselemesi gerekmezdi.
Fakat bura doğu idi meşhur mistik doğu. Antik bir kentin sakini gibiydim. Muzmin erkek sorunlarına sahip olmak biraz gülünecek bir durum bu kentte.
Bir taraf da deliler diğer taraf da ise solcular olmuştu hayat yolumda.
İmkansızı arzuladığım için delilere kızdım ve solcuları sevdim. Bu bir aşk hikayesi ayrıca. Benim bir adım yok çingeneyim ne kadar makul bir kişiliğim olduğunu bir bilseniz. Bazen kendimi kıskanıyorum ey hayat duy beni.
Çünkü blues dinlemeden uyku haram bana . Yazmalıyım öünkü şiir varsa heubemde yazmalıyımdır.
En azından hadi çingene derdim içimden sesizce. Bu bir dertleşme havzası . Benim için yaşamak konup göçen herkes ile yine özel olmamak ile beraber varolmak.
Deli gibi alkol içip duramam bağırırım. Kadınları düşünmeye bayılıyorum.
Ciddi olduğunu hiç düşünmedim eski sevgilimin. Ben yakınımda ki kafınlardan dağlara aşık olmayı öğrendim. Tüm tanrıların mezarına aşık olmayı da öğrendim. Tüm tanrılara aşık olmak bir kadın eylemidir.
Doğal birşey olarak görüyorum bunu. Bu kadar yenilgiden sonra bir duraktı kadınlar. Kadınlar kan akıtılan suçlarımızn ortak mahalli.
Ben bir süredir Friedrich Nietzsche üzerine okuyorum. Bazen kütüphaneden aldığım kitapları yarım bırakıyordum.
Ama zaman zaman elime geçen nihilist romanları iki kere okurdum.
Kalın bıyıkları ile felsefi bir çaürışım yapıyordu Nietzsche bende.
Onun gerçek tanrı ve hakikat üzerine olan tüm eserlerine sadık olmaya and içiyordum hergün. Bence tanrıyı öldürmeyi ilk bulan değildi ama etik olarak dinler yermesi yaşadığı çağda zordu.
Varlığı en az diğer filozoflar kadar sorgulamıştır. ben bunun böyle olduğuna inanan bir okurum. Kulaklıklarımı takıp Bob Dylan dinliyordum. Ara sıra ise dadaizmin ait olduğu şiirler ile bireyci yaşamı arıyordum.
Ama dışarda ki toplum gerçeğine ezilenlerin safında cesaret görüyordum.
On yıldır süren işsizliğimin üzerine Karl Marx ın dediği gibi anlatılan senin hikayendir. Kendim de filozofca bir yetenek görmüyordum. Bunun Tanrı gibi çekiciliği olduğunu düşünen bir ateist gibiydim. Herşeye rağmen dogmatik olmayan bir ateist sadece. Bu gerçekbeni en az diğer filozoflar gibi erdemli olmaya sürüklüyordu.
Zaman çabuk geçiyordu antik yunan dan bu yana. Kölelerin erdemli olamayacağı safsatasına karşı olmalıydım.
Sadece hiçliğin postmodern dünyanın bir varyatı olduğuna inanıyordum. Yaşadığı çağa göre metafizik sorununu fenomen olarak görmek iyi birşeydi.
Yılardır süren tedavim de psikolojik olduğu için unutkanlık fazlası ile vardı hayatımda. Böylece mutsuzluğumun kaynağı olarak gördüğüm tedaviyi reddettim. Yaşadıklarım gestal psikolojiye göre haklıydı bence. İlaç tedavisinin biteceği bütünsel döngüye hasret çekiyordum.
Bir taraftan hipokrat yemini etmiş doktorlar ve filozoflar vardı bu yolda. Terazim filozoflardan yana.
Şehrin ortasında ki o devasa hastahaneden ayrıldım. Hayat içerisinde ki dinsel öğretiler ile zaten ilgilenmiyordum. Derin bir uçurumun kenarı aklım.Ortayaş bunalımıydı tüm bunlar. Artık ne zerdüşt ne de prometheus gibi bir peygamber aramıyordum.
Vijdan ile ahlakım arasında ki etiğe odaklandım. Eğer her seçimim bir vazgeçiş ise tanrıya inanmanın kumar masasında oynanmayan bir kağıt olduğu aşikar. Herkes elindekinin değerini bilmeli.
Varlık nedir ki zamana bağlı bir hareket olduğu şeylerin fenomenolojik kuantumu yalnız. Logos ve dasein mağaramda ki tabloların etiketleri oldu. Yalnız mutluluğu getiren sesizlik ilgimi çekiyordu.
Yoksa sistemim duyargalarımı ezdiğini düşünen bir tek benmiyim. Dalıp gitmelerim hayra değil ve akılsız başım inliyordu.Çayımı içtikten sonra uğradığım cafeden çıktım ve kalabalığa karıştım. Herşey birbirine giriyordu. Bu gerilim ilaçlardan diye kendimi avutuyordum. Sigaramdan bir iki nefes aldım eve yaklaşırken. Apatmana girdim ve merdivenleri çıktım. İçerde ev arkadaşım Müslüm Gürses dinliyordu. Bir an müziği duyunca bir sis çöktü aklıma. Selam verdikten sonra odama geçtim. Erich Fromm un sevme sanatı kitabının başındaydım.Kitapkurdu olmadım hiçbirzaman. Sevmeyi düşünmeye başladım ve eve artık bir kedi almayı düşündüm. On yıl boyunca üniversite de bitmemişti. Sadece kütüphaneyi kullanıyordum. Ailem ile durumum cehenenm azabı gibi olmuştu. Bu arada miyop olduğumdan görmek te zorlanıyordum.
Günde en az iki saat öğlen uykusuna yatardım. Şikayet etmeyen yapım nevrotik kişiliğimi ele veriyordu.
Aslında edebiyata da müzik kadar tutkundum. Köşede ise çalmaktan kararmış gitarım vardı. Oda ise havasızdı perdeyi çektim havalandırdım. Kaç zamandır almadığım gazeteleri aldım gelirken. Köşeyazarları artan işçi ölümlerini yazıyordu. Ev arkadaşım Mehmet bir tersane işçisiydi. Bir hafta sonra yine bir sabah gazete almaya gittim. Sürekli iş kazaları ve meslek hastalıklarını yazan gazetemi buldum. Tüm bunlar beni geriyordu ama ilgiliydim.
Geçmişte Mehmet in iş kazaları atlattığını biliyordum.Eğer ciddi bir kaza geçirirse dayanamazdım.
İyiydi aramız ara sıra rakı içip şarkılar eşliğinde eski sevgilimi anlatırdım ona. Yine öyle bir gün hatırlıyormusun dedi ve şiirli otobüs adında bir öykü yazmıştın çok iyiydi dedi.
Peki ne oldu o öyküdeki kıza dedi. Boşver dedim o ise on dakika sonra uyuyakaldı. Ortalığı topladım sonra bir sigara yaktım.
YÜREK ÇARPINTISI
Şimşekler çakıyordu ertesi gün hava fazlası ile soğudu. Yağmur kar ile karışık yağıyordu bu günlerde. Çiçekler saksıları ile beraber içeriye alındı ve poşetlendi. Sıcak günler özlenmeye başlandı. Elimizde ne var ise aydan aya azaldı. Yoksulluk kanatıyor ve baş belası bir uçurum olarak az ilerimde duruyordu. Kimse sesimizi duymuyor. Sadece pencereden dışarıyı izliyorum. Bu düşünceler sardı beni. Gökyüzü düşüş halinde. Ben ise cam arkasında ağlıyorum.
Hayat memat meselesi benim için artık havalar.
Bir işim yok ondandır belki. Fakat gözyaşlarım tüm insanlık için benim. Teknoloji çağında radyo dinlemek dolaylı yoldan bir protestodur. Pasif durumum endişelendirmiyor beni. Sebebsiz yere ağlamam ilk değil.
Bu tür duygular platonik sevenlere fazla. Uzun bir yoldan dönen insanları göremezsiniz bu çağda.
Artık savaşlar evlerin içinde olmakta. İntiharı saçma bulacak kadar vaktin varsa şanşlısındır.
Öte dünyaların şarkısını dinliyordum sürekli radyodan.Dışarıda küçük bir kızçoçoğu koşarak uzaklaştı. Radyodan gelen bu ses klasik müzik saatini hatırlattı. Diğer diyarların müziği bu.
Kim acaba en son ölümden önce dinlerdi klasik müziği. Belki tanıdığım biri de olabilirdi. Vuruş sesleri ile tıkır tıkır eden duvarlar ne zaman konuşacaktı.
Zalim dünyada iyi günler yakındı.
Kıvanç ve utanç duyduğumuz sözler yumruk gibi boğazımda. Evin içindeyim ama dışarıya mahcup oluyorum. Yağmur hızını kesti. Ellerimi birleştirdim lanet maço dünyamda. Tütün sarıyorum aralıksız odam da sigara üsütüne sigara içiyorum. Kimse uğramıyor zaten ve yalnzılık paylaşılmıyor. Sigaram bitince tütünü bırakacağım diyorum kendi kendime. Bu kaçıncı arzum bilmiyorum. Yine kitaplarımı satacağım galiba.
Sayıları azalmaya başladı kitaplarımın. Parmak uçlarımda ilerledim komodinin üstüne elimde ki çakmağı bıraktım. Mutfaktan su alıp geldim. Herşeyi okumazdım birkaç şair dışında.
elmiy
Ama gençliğimde tüm paramı kitaplara harcadım. Entelektüel kelimesine aşıktım o zamanlar. Artık mektup da gelmiyor.
Arkadaşım Mehmet ise genellikle televizyon izliyor. Kardeşlerim diğer şehirlerde yaşıyor. Ama ben yaşamanın younu hala bulamadım. Yüreğim kabına sığmıyor nedendir bilmem.
TREN YOLU
Tren istasyonuna yürüyerek vardım. Yollar var raylar gibi hep uzayan. Gözlerim istasyon meydanına bakıyor. Şarkılar bizi söylüyor ve bu yolculukları sonu oluyor. Umursamam aptallığımı . Sadece bir beklenti oluşturuyor gamsızlığım. Onca şiire rağmen şairlerin fakirliğini düşünüyorum bir ara. Kompartımanların arasında kaldım yolculuk boyunca. Kaçak bir tütün kokusu yüzümü döndürdü pencereye. Ağır ve hafif isteklerim gibi bir ışık görüyorum tünele girmeden önce tren. Açıkçası bu son tren yolculuğum. Bir daha binmeyeceğim. İstasyonları geçerken köpük köpük oluyor gökyüzü. Ellerim terliyor ve gözlerim doluyor.
AŞK
Aşık oluyorum gece gündüz onu düşünüyorum. Olan biten ne varsa o anda kırmızı gül verdiğim Merve ye aşık olduğumu kabul ettim. Hep sevdiğim kadınların acısını hissetmek isterdim. Islandım bu düşünceler ile kıyıya ulaştım sonra. Hemen açıkta ki takalardan ağlar atılıyordu denize.
Vakitsiz açan bir gül görüyordum ufukta. Eller günahkarmış yazımız karaymış bırakıyorum bu düşünceleri. Umutsuzluk sardı beni çünkü bu şehrin adını unutalı çok olmuştu.
Merve ile kurduğumuz rakı sofraları geldi aklıma aniden. Kendi kendime sordum ilk defa rakı içen bir erkek nasıl aşık olur merve.
DUVARLAR
Duvarların dilini ezberledim. Evet buram buram yalnızlık kokuyor. Aşık olduğumu düşünün bir an işte yenilgi bu bakıştır.
Hayatı düşünüyorum kısa metraj bir film canlanıyor kafamda. Ve yaşam yeniden dayatıyor kendini. Sahilde ki kalabalık kayboldu bir süre sonra. Sonra yırttığım Merve nin vesikalık fotoğraflarına üzüldüm ve bir sonu olacak hayatımı düşündüm.
Yıldızlara baktım eninde sonunda onlara kafayı takana yıldızlarda kafaya takarmış. Sonra hayallerim ile sıralanmış yollarda yürüdüm.Annemin duası olmasa ne kadar da aciz bir insan olduğuma emindim. Ben bu yenilgilerden kaçınılmaz olanın acısını hissediyordum.Bunlar basit birer çığlık kadar beni aslıma döndürmüyordu.
YOLDAŞIM MEHMET
Mehmet bugün umutlu uyanmıştı. Elinden geleni yapacağından umutluydu. Sabah kahvaltısını yaptıktan sonra yola koyuldu. Yurtdışındaki bir iş için görüşecekti bugün. Yıllardır kendini tekrar etmekten çok sıkılmıştı. Ama yapacağı işleri düşünmek ona zor geliyordu. Heyecan ve haz duymak onu ikiye bölen duygulardı.
Başarısızlık da vardı bu yolun sonunda. Gözlüğünü almayı unutmuştu dışarısı yine yağmurluydu. Islanma ihtimali bile bugün güzeldi.
Klişe haline gelmiş geçinme derdi strese sokuyordu onu.
Bbabası yıllar önce çekip gitmişti. Arkadaşları yurtdışına gitmenin çözüm olmayacağını söylüyordu ona. Mehmet ise umudunu diri tutmanın ağırlığını sırtlamıştı. Ama herkese kulak vermek onu yoruyordu. Ailesi köken olarak dersimliydi. Yoksulluk içerisinde sürekli iş aramka zorundaydı. Ezilmiş olmak Mehmeti fazlası ile uğraştırıyordu.
GERIYE KALAN
Unuttum şehrin adını senin ve digerleri gibi. Ansızınuzaklaştım kendimden. Sever gibi bir çiçegi kurudum kaldım sensiz. Ben en çok seni sevdim Merve . Zaman delicesine akıyordu yine. Bir yanı soguk duvarlar bir yanda kipek öldüren şaraplar. Tersi yönde dönüyordu güneş bugün. Ellerin eski bir kumaş. Cahil aklım ne anlar ki unutursun en çok yıkandığın suyu. Ben en çok seni sevdim . Alsın rüzgarlar konuşşun dilimi. İhanetin acıdan daha acı. Telleri saçlarının salkım salkım. Ey havar dinle beni aşk ile. Ben en çok seni sevdim. Bahar mevsimi gibi gittin. Kar dolanıyor saçlarımda. yenemedim kendimi son defa sarıl bana inat olsun papatyalara.
ÇOCUKLUK
Toprağın her zerresi güzelin bir gözüdür. Rüzgar aniden arkamızdaki tepeyi yalayarak bahçe duvarının üstünde ki çamaşırları yere dökmüştü.
Biz ise asfaltsız yollrın üsütnde biriken suların içinde oynarken Melek teyze bize oynamayın pistir ha su demesi ile korkudan hemen koşmuştuk.
Aslında mahallemizin en yaşlı ve sessiz olan bir kadının yakınmaları bizi sinirlendiriyordu. Tabi yıllar geçtikçe Melek teyze yaşlandı ve bunaklaştı.
Zar zor yapılan okul yolunda mavi önlüklerimizle yürürdük.
Egitim mi zordu yoksa sistem mi o zamnalar bilmezdik. Günler biribirini kovalıyordu. Rüzgar daha sert esiyordu. Öğle yemeğin de eve gelirdim.
Eve girer girmez sofraya koştum. Annem yere sofra bezi sermiş yumurta kızartmıştı. Yemeğimi hemen yedim ve erkenden okul yoluna kouyuldum.
Yolda mahallemi düşündüm. Yaşananlar ve durumlar ne kadar da yalnız olduğumuzu hissettim. Biz bazı siyasilerin oy deposu olan alevi halkının yaşadığı mahelledendik. İzmit fuarında çalışan abimin getirdiği ucuz kitapları okuyordum okul dışında. Köyden gelen süt ürünleri olmazssa zor geçiniyorduk.
Bir de bu tür mahallelerin sahipleri olurdu. Kendilerini üç dört tane sessiz harfleri birleştirip ifade ediyorlar. Okul derslerinde daha iyi anladığım konular vardı dergilerinde. Bu arkadaşlar üniversiteli gençlikmiş.
Bu akşam yaz düğünlerinden biri yine mahalle arasında yapılacaktı. Bu bizim halaylar eşliğinde şenlik kurduğumuz bir düğündü. Takı sırasında ise kimin kaç para taktığını söylemelerine gülerdim hep. Sarhoşlar hep vardı bu düğünlerde.
Eve uğradığımda annem yarı türkçe yarı kürtçe birşeyler söylüyordu. Ellerinde eski siyah beyaz fotoğraflar vardı. Bir an rüzgar evin pencerisini kaparınca annem beni fark etti yanıma gelip beni öptü.
Kaymakamlıktan alacağımız kömür yardımı belki işimizi görürdü bu sene. Yoksulduk babam ben bebekken işkazasında ölmüş. Ben annem ve abim beraber yaşıyoruz bu gecekondu da. Abim Sezer hayat okulundan mezun bir işkolik ara sıra bir alkolü var sadece. Annem ise vefalı ve evini heybesinde taşıyan bir anne.
UZAKLARDAN GELEN IŞIK
Her gülüşünde bir acı vardı . Yanyana oturup çarşaf bibi olan denizi izliyorduk. Gözlerimi kaçırma sebebim büyük acılardı. Aşk ben Merve için basit birer rutindi. Hep ona sarılırdım çünkü görmediğimde öok özlüyordum. Sarılmak onun karşı koymadığı tek davranışımdı. Cebime koyduğum gülü verince çok sevindi.
Çiçekleri çok seviyordu. İlk buluşmamızı hatırladım. Bu kadar iyi olduğunu görünce çok rahatlamıştım.
Evet hala denizi izliyorduk oturduğumuz yerden. Ağır gelmişti aslında bana aşk. Ve onun sorumluluğunu anlayamamak.Ama kaybolan zamanımı nasıl telafi edeceğim ki. Neden diye sormadık kendime hiç. Tuzlu bir denizi içerken nadasa bırakacağım gçzlerini düşündüm hep. Her nefes alışverişinde uysallaşıyordum.
Sokaklarda beklerken kauboldu uyumu renklerin. Yalnızlık bu olsa gerek. Önemli değil hiçbir bahane artık.
Ona aşık olduğum zamanlar çok namuslu bir kavga benim için. Derinlerimde saklı artık . An be an şarkı söyler gibi sevenler de var bu havalarda.
Kum saatinin yerini oyuncak gibi kırılan endişe verici bir rüzgar aldı.
Merve ben sana mecburum dediğinde uzayan ömrümü düşündüm. Eğer gurur ve onur iki kelime olarak ayrılığın ağırlığını taşıyabilirdi bence.
ikisini de unuttum ayrıldığımız gün. Birkere alıştın mı yokluğuna ne sigara içiliyor ne acı çekiliyor...
ZAMANIN HAYKIRIŞI
Uzun bir alternatif bulmanın populer olduğu bu zamanlar çok sıkıcı. Aslında birçok şeyin değiştiği zamanlar. Siyaset bulanık sosyal medya entelektüelliği bitirdi. Oluş halinden kopmak zorlaştı. Çünkü oluş halinde herşey. İnsan ilişkileri zayıflaştı. Kimsenin kimseden haberi yok aslında . Ahlaki değerlerimiz çürümeye ve deri değiştirmeye başladı.Her türlü ahlaka karşı olmak tutarszılık yaratıyor şimdilerde.
yurtdışına gitmek en mantıklı durum oldu. Sabki herkes akıntıya karşı yüzüyordu. Palahniık un ölüm pornosu kitabı her cümlesi ile biyüledi beni.
Biraz da bukowskiyi hatırlatıyor bana. Toprak kokuyor müzik artık. Burası doğu diyorum sokaklar sonra baharat ve alkolsüz bira kokuyor bu sokalar diyorum.
Bu sokaklardan geçmeden yazı yazar mı insan hiç bilmiyorum. Özlem duyduğunda şiir yazanların ülkesi bura. Tüm düşüncelerim bir delinin ucuz anıları gibi.
Bir atı düşün demişti eski bir arkadaş. Merve ye haykırmak istiyorum kaç beygir senin aşkın çünkü hep aklım sende.
SİTEMDİR YOKLUĞUN BANA
Hadi boşversene adına sevgi dediğin ne var ise . Ayrılmalar başlar birazdan. Ünsüz iki harf ve başında ünlü bir harf dediğin aşk. Elinden gelen bumudur.
Yolun karşısında umut taşıyan insanlar var. Burası benim sokağım radyo da hüzün kovan kuşu çalıyor. Ustalar haklı ise ben ve sen batık bir gemi gibiyiz aşina çehreler içinde. Bir blues eserinde ki gibi haba ağlıyor sanki. Karşı da bir duvar yazılaması sen kaç acaba. Otobüs hızlandı yayalar boşlukta kaldı sıcak günlerin içerisinde.
LİRİK SAATLER
İnsan biraz da anlatmak istedikleridir. Bu söz insan konuşamadıklarıdır cümlesi ile karıştırılmasın. Hep geç halınır bir insana ve bir daha yetişemezsiniz.
Bir eşyaya karşılık gelmemiştir anlattıkların. Ne aşk ne dostluk olmuştur. Birincisi olan biten herşey iki insan arasında anlatmak istediklerin değil de hayallerin olmalıdır.Evet zor olanı seçmek iyidir gerçekçi olmalıyız. Örneğin doğru insanı bulamamak şiir yazdırır mı hiç bilmem. Ama umut etmek realist olmalıdır. Hiç mi yansımaz bu şiire. Ben pek rastlamadım teknoloji çağındayız internetten siber aşk yaşayan çok. Hedefine varmış şiir bence lirik değil.
SERTLEŞEN ZAMAN
Sokağın başında kahvenin önündekiler tarafından görüldü. Zaten borcunu ödemek için karşıda ki bara gidecekti. Tam kahvenin önünde arkadan gelen bir arabanın içine bindirildi. Gözünü karanlık ve pis bir odada açtı. Sonra sorgulanmak üzere yerde sürüklendi. Süreki darp edilip zorla bir örgütün üyesi yapılmaya çalışılıyordu. Ama Veli bunları kabul etmedi. Adamlar en sonunda yıldı. Sabah yerinden açılan kapının sesi ile uyandı. Üniformalı bir polis onu kolundan tuttu ve girişden dışarı fırlattı.
Arkasına baktığında Vatan emniyet yazısını gördü.Yavaşça ağır aksak yürüdü durağa doğru. Yolda hep Merve yi düşündü. Evet aklı yine ondaydı . Otobüse bindi kafasını cama dayadı canı yanıyordu. Durakta indi bir gazete aldı.Eve gittiğinde Mehmet yoktu. Sürekli sigara içti. Akşam oldu Mehmet geldi Veli yi görünce sevindi. Neredeydin kardeşim dedi. Veli herşeyi anlattı.
Mehmet bugün pandemik bir virüsün tüm dünyada salgına neden olduğunu söyledi. İşlerin duruşa geçtiğini söyledi.
Merve ile tanışmasını anımsadı bir an. Hikaye aslında Veli okula giderken bindiği otobüste yıllarca Merve ile bakışmıştı. Günlük aldığı gazeteden şiirleri topluyordu.Bir gün cafe de Merve yi gördü. garsonu hemen çağırdı ve bir şiiri ona göndermişti. Sonra oturduğu koltuğa otobüste şiir koymuştu.
Merve durumdan hiç şikayet etmemişti. Sanki şiirleri tanıyordu.
Aslında Merve Veli nin aldığı gazetenin gönüllü muhabiriydi. Mesele Merve nin polisler tarafından izleniyor olmasıydı. Veli nin Merve ile olan yakınlaşması sivillerin gözünden kaçmamıştı.Böylece Veli sorunun kaynağını farketti elinde ki gazetede şiir bültenin üstünde Merve nin adı yazıyordu.
Psikolojik olarak bir gelgit yaşıyordu.
ŞİİRLİ OTOBÜS
Şiir yazdım sol anahtarsız ve bir tane de portresiz türkü. Spotify da elvis presley dinliyordum. He touched me şarkısı iyiymiş. İnstagram da ise onun bir ikon gibi bacak bükmelerini olduğu videoyu izledim.
İlokulda mankem gibi sevgililerim oldu.
Bu sefer Merve yi asla bırakmayacaktım. 2023 yaklaşıyordu gözaltına alındığı 25 aralık 2022 gününü unutmuyordu. Depresyon ile geçen son on sene. Artık figuran olmaktan vazgeçti. Gazeteden sinir harbi adlı köşeyazısını hatırladı.Mutlaka Merve nin de şiirleri olamlıydı ona bie mail atarak buluşmak istediğimi yazcaktım.
Yıllardır tanıdığım o yüz karşımda duruyordu. Herşeyi anlatmak istedim ama olmadı. Yıllardır onu sevdiğimi ve izlediğimi söyleyemedim.
Bana yıllardır aldığım gazetenin bir sayfasından sorumlu olduğunu anllattı.
Ve aramızda arkadaşça ve yoldaşça bir iletişim oldu. Artık bir uzun yola koyulmak üzere .aylarımızı tebesüüm ile içtik.
Yorumlar
Yorum Gönder